Has Oda’da yapılan Hırka-i Şerîf ziyareti, Yavuz Sultan Selîm’in 1517 senesinde Hırka-i Saâdet ve diğer Mukaddes Emanetleri İstanbul’a getirmesiyle, her yıl Ramadân ayında yapılarak bir gelenek hâline dönüşmüştür. Genelde Ramadân ayının on beşinde yapılan ziyaret, kimi zaman ayın farklı günlerinde de yapılabiliyordu. (Tayyarzâde, “Târih-i Ata”, I, 218-219) Hırka-i Şerîf ziyaretinden önce Hırka-i Şerîf’in bulunduğu oda temizlenirdi. Bu temizliğe bizzat Padişah da katılırdı. (Tayyarzâde, I, 215) Hırka-i Şerîf ziyareti için Şeyhü’l İslâm’ın hazırladığı deftere göre bütün âlimlere, kadılara, Selâtin Câmii imamlarına ve devletin önde gelenlerine davetiye gönderilirdi. (Tayyarzâde, I, 214-215) Hırka-i Şerîf sandığı Padişah’ta olan altın bir anahtarla Padişah tarafından açılırdı. Bu arada Hırka-i Şerîf’in küçük bir köşesi bir tas içerisindeki suyla ıslatıldıktan sonra hemen kurutulurdu. Tasta kalan su, testiler dolusu suya damlatılır, akabinde bu su dolu testiler “Hırka-i Saâdet Suyu” adı altında hediye olarak dağıtılırdı. Teşrifât usûlü ve kâidesince Padişah, Hırka-i Şerîf sandukasının yanında dururdu. Sadrazamdan başlayarak sırasıyla Şeyhü’l İslâm Efendi ve vezirler, hemen ardından âlimler, kadılar ve devletin önde gelenleri Hırka-i Şerîf’i ziyaret ederlerdi. Ziyaret bittikten sonra Hırka-i Şerîf tekrar Padişah tarafından sandığa yerleştirilirdi. (Tayyarzâde, I, 215-216) İlk zamanlarda Hırka-i Şerîf ziyareti için gönderilen davetiyelerin konulduğu zarflara birer tülbent konulur ve ziyarete gelenler yanlarında bulundurdukları bu tülbentleri ziyaret sırasında gülsuyu (Hırka-i Şerîf Suyu) ile ıslatıp hürmeten saklarlardı. (Tayyarzâde, c. I, s. 218)
Osmanlı Hükümdarları İstanbul’dan başka bir şehrin sarayında oturdukları zaman, Hırka-i Şerîf ziyaretleri Padişah’ın olduğu şehir ve sarayda yapılırdı. İstanbul’da yapılan ziyaret merasiminin aynısı o şehirde icra edilirdi. Meselâ Edirne veya Bursa Sarayı’na oturmak için giden Padişah, Hırka-i Saâdet ve Emânât-ı Mukaddese’den bir kısmını beraberinde götürürdü ve İstanbul’daki dînî merasimlerin benzerleri o şehirdeki özel dairelerde de yapılırdı. II. Mustafa bütün seferlerde Hırka-i Saâdet’i yanında götürürdü. (Silahtar Fındıklı Mehmet Ağa, “Silahdar Tarihi”, c. I, s. 183)
Osmanlı’da Mevlid Kandili
Osmanlı teşrifâtında, Peygamber Aleyhisselâm’ın doğum günü olan 12 Rebîu’l Evvel’de düzenlenen törenlere “Mevlid Törenleri” denirdi. Bu törenler Kanuni Sultan Süleymân döneminden itibaren saray protokolünde yer almaya başlamış ve III. Murat zamanında tamamen resmileşmiştir. Bazı vakfiyelerde Osmân Gâzi zamanından itibaren mevlidin kutlandığı geçmektedir. (Ali Seydi Bey, “Teşrifât ve Teşkilâtımız” , s. 151)
Osmanlı Devleti’nde Mevlid kutlamaları tamamen resmî olarak 16. asrın sonlarına doğru III. Murat’ın çıkardığı tezkireyle başlamıştır. Bu tezkirede kandil gecelerinde minarelerin aydınlatılması, câmi ve mescitlerde Mevlid okunması, ibadet yapılması ve duâ edilmesi gibi hususlara yer verilmiştir: “Sene-i dokuz yüz doksan altı Rebîu’l Evvel’inde Şevketlü Pâdişâh-ı ’âlem-penâh tarafından tezkire-i şerîfe çıkub on ikinci isneyn gecesi sürûr-ı kâinât aleyhi’š-šalâtu ve’s-selâm’ın dünyaya gelüb arsa-i cihâni nûrânî kıldığı şebdir ki ta’zîm ve ihtirâm itmek gerekir. Mevlidler okunub ümmet-i günahkâr yanub yakılub şefâat talebiyle salât u selâma ve tesbîh ü tehlîle iştiğâl göstersünler. Ve şehr-i Recebde Regâib gecesi ve Şa’bânda Berât gecesi minârelerde kanâdîl ziyâsıyla âlem münevver olmak âdet olsun deyû fermân olundu.” (Selânikî Mustafa Efendi, “Târîh-i Selânikî” , Matbaa-i Âmire, İstanbul 1281, s. 237)
Mevlid gününden önce protokole dâhil devlet adamlarına davetiyeler gönderilir, ne zaman hangi camide bulunacakları bildirilerek davetlilerin tören kıyafetleriyle belirtilen camide bulunmaları sağlanırdı. Törene Padişah, Şeyhü’l İslâm, âlimler, müderrisler ve devletin önde gelenleri katılırdı. Şeyhü’l İslâm Mevlid Kandilinde kürsüye çıkar halka vaaz verirdi. (Teşrifâtizâde Mehmet bin Ahmet, “Defter-i Teşrîfât”)
Sarayda veya Padişah’ın katılımıyla camide büyük törenlerle okutulan mevlitlerden başka, hemen her devlet adamının ve zenginin konağında, camilerde, mescitlerde ve halktan kimselerin evlerinde de mevlitler okutulurdu.
Osmanlı âlimleri mevlit kutlamasına çok önem verirlerdi. Osmanlı Devleti’nin tanınmış âlimleri arasında yer alan ve yirmi ikinci Şeyhü’l İslâm’ı olan Hoca Sâ’deddîn Efendi 1568 yılında vakfettiği evinin kirasından hâsıl olan gelirin bir kısmıyla Peygamber Efendimiz’in ﷺ doğum günü olarak kutlanan Mevlid Kandili’nde yemek pişirilip fukaraya dağıtılması ve mevlit okutulmasını şart koşmuştur. Padişah Mehmet Çelebi dönemi Osmanlı vezirlerinden Hacı İvaz Paşa vakfiyesinde her sene mevlit okutulmasını şart koşmuştur. Osmanlı Padişahları’nın Mevlid Kandili’nin hürmetine bazı mahkûmları affettikleri de arşiv kayıtlarında geçmektedir.