Maalesef günümüzde dînî ilimleri sağlam ve güvenilir kaynaklardan öğrenmeyen bazı kişiler, doğru olmayan kaynaklardan nakiller yaparak, Müslümanların inancını bozmaktadırlar. Bu kişiler bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, özellikle îmânın esaslarına, Kur’ân-ı Kerim’e, Hadîs-i Şerîfler’e ve âlimlerin icmâına aykırı görüşler beyan etmektedirler. Bu konulardan birisi de Peygamberlere îmân bahsinde yer alan, Kur’ân-ı Kerîm’de onunla alakalı Âyetler olan İbrâhîm Peygamber hakkında uydurulan kıssadır. Bilinmesi gerekir ki Peygamberlerin, belirli sıfatları vardır.
Bunlar: Sıdk: Peygamberler sadıktır asla yalan söylemezler.
Emanet: Peygamberler güvenilirdir.
Fetânet: Peygamberler zekidir.
Şecaat: Peygamberler cesurdur, asla korkak değildirler.
Tebliğ: Peygamberler Allâh’ın emirlerini insanlara eksiksiz iletirler.
İsmet: Peygamberler küfürden, şirkten, büyük günahlardan ve kıymet düşürücü küçük günahlardan, tiksindirici hastalıklardan ve kötü ahlâktan, peygamberliklerinden önce ve sonra da korunmuşlardır.
İslâm âlimleri; Peygamberlerin küfürden, şirkten, yalan söylemekten, zinâ yapmaktan, kötü ahlâklı olmaktan, iğrendirici ve tiksindirici hastalıklara yakalanmaktan masum olduklarını açıklamışlardır. Bu âlimlerden bazıları şunlardır: İmâm Ebû Hanîfe “El Fikhu’l Ekber” , Ebû’l Hasan El-Eşarî “Makaletu’l İslâmiyyîn” , İmâm Kurtubî “Tefsîr”, İmâm Faĥreddîn Er Râzî “İsmetu’l Enbiyâ” , Kadı Ebû Şuca “Ğayetu’l İhtisâr“, Ebû Hayyân El-Endulûsî “El-Bahru’l Muhit Tefsîri”, El Îcî “Mevâkıf” , Sâ’deddîn Taftazânî “Şerhu’l Akâid” , İmâm Ebû’l Berakât En-Nesefî “El Umde”, Tilimsânî “Şerhu Luma’ El-Edilleh”, Fâtih Sultân Mehmed dönemi âlimlerinden ve İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Çelebi “Kaside-i Nûniyye” adlı kitaplarında bunu zikretmişlerdir.
Dolayısıyla bazı kişilerin İbrâhîm (aleyhisselâm) hakkında söylediği sözler doğru değildir. Doğru olmayan bu kıssaların en meşhurlarından birisi ise şudur: Diyorlar ki; “Efendimiz İbrâhîm daha çocukken dağlarda gezerken ağaçlara, çiçeklere, hayvanlara bakarak bunları kimin yaratmış olduğunu düşünür dururmuş. O, bu düşünceler içerisindeyken akşam olur, etraf kararmaya başlar. Bu sırada gökyüzünde parlak bir yıldız görür ve “İşte bu benim Rabbim” der (hâşâ). Ancak bir süre sonra yıldız kaybolur ve ay doğar. İbrâhîm bu sefer: “Batıp kaybolan benim Rabbim olamaz” der. Gökyüzünde ayı görünce de: “İşte benim Rabbim budur” der (hâşâ). Belli bir süre sonra ay da kaybolunca hüzünlenir. Kaybolan şeyin tanrı olamayacağını düşünür. Kafasındaki düşünce ve arayıştan yorgun düşen İbrâhîm gece uykuya dalar. Sabah olup güneş bütün ihtişamıyla doğduğunda ise İbrâhîm: “İşte Rabbim budur. Zira bu daha büyük” der. Ancak akşam olup güneş batmaya başlayınca, yoksa bu da aradığım tanrı değil mi?” der. Böylece en sonunda o, Yüce Allâh’ı bulur, O’nun varlığını ve birliğini kavrar.”
Yukarıda anlatılan ve öğretilen bu kıssa kesinlikle Peygamberlerin sıfatlarına ters olan ve haklarında imkânsız olan bir konudur.
Bütün Peygamberler Allâh’ın varlığına ve birliğine îmân ederler. Onların, Allâh’ın varlığında şüpheleri yoktur. Asla Allâh’ı aramaya ihtiyaçları yoktur. Çünkü Allâh-u Teâlâ bütün Peygamberleri küfürden, şirkten ve Allâh’a ortak koşmaktan korumuştur. Hatta İbrâhîm Peygamberin kendi ismini taşıyan İbrâhîm Sûresi’nin 10. Âyet-i Kerîmesi’nde Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
أَفِي اللّهِ شَكٌّ
Manası: “Allâh’ın varlığında şüphe yoktur.”
Bütün Peygamberler insanları, Allâh’ın varlığına ve birliğine îmân etmeye davet etmişlerdir. Mükellef olan sıradan bir kişi bile Allâh’ın varlığından şüphe edip “Allâh var mıdır, yok mudur?” derse, o kişi Müslüman değildir. Nasıl olur da insanları Allâh’a îmân etmeye davet eden bir Peygamber için çocukken hâşâ “Rabbini arardı, bu kâinatı kimin yaratmış olduğunu düşünürdü” diye söylerler?!
Nasıl olur da önce yıldızlara “İşte bu benim Rabbimdir“, sonra aya “İşte bu benim Rabbimdir“, sonra da güneşe “İşte bu benim Rabbimdir“ dediğini derler?!
İbrâhîm Peygamberin başka varlıklara taptığı iddiası ayrı bir küfür, “Rabbini bilmiyordu, Rabbini aradı“ iddiası da ayrı bir küfürdür. Kaldı ki onların iddiasına göre İbrâhîm ayı, yıldızları ve güneşi hayatında ilk defa o gün mü gördü? Doğup battıklarını bilmiyor muydu? Bunu nasıl açıklıyorlar?!
Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de Efendimiz İbrâhîm ﷺ hakkında şöyle buyrulmaktadır:
وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ
Manası: “Daha küçükken İbrâhîm’e rüşdü (Allâh’a îmân etmeyi ve onu tanımayı) vermiştik.” (El-Enbiyâ 51)
Îsâ Peygamber ise doğduğunda bir mucize olarak: “Ben Allâh’ın kuluyum” demiştir. Yine Allâh-u Teâlâ, İbrâhîm Aleyhisselâm hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:
مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Manası: “İbrâhîm ne Yahûdî ne de Hristiyan idi. O, dînine bağlı dosdoğru bir Müslüman idi ve O, müşriklerden de değildi.” (Âl-i İmrân 67)
Oysa yıldızlara, aya, güneşe tapmak şirktir. O halde yukarıdaki meselede anlatılanlar Kur’ân-ı Kerîm’e zıttır. Bazı kişiler ise İbrâhîm hakkındaki El-En’âm Sûresi’nin 76, 77, 78. Âyet-i Kerîmelerini yanlış tefsir ettiler. Hâlbuki İbrâhîm peygamberin döneminde onun kavminden bazıları yıldızlara, bazıları aya bazıları ise güneşe ibadet etmekteydi. İşte İbrâhîm aleyhisselâm bu kişilere bunların değişken olup ilâh olmadığını ve onlara tapmamaları gerektiğini aklî delil vererek izah etmiştir. İbrâhîm Peygamber, El-En’âm Sûresi’nin 76.78. Âyet-i Kerîmeler’inde geçen (هذا ربي) ifadesini Arapçadaki inkâr manasında olan soru anlamında kullanmıştır. Yani “Bu mu benim Rabbim?” (Faĥreddîn Er-Râzî), ya da “Bu benim Rabbim ha?” (Elmalılı Hamdi Yazır) şeklindeki inkâr, istifham mahiyetli bir ifadedir. Yani ayın, yıldızların ve güneşin ilâh olmadığını beyan eden reddedici bir söylemdir. Mesela; bir kimsenin kendi şahsına, yapmadığı bir suç isnat edildiğinde, “Bu suçu sen yaptın” dediklerinde onların sözünün doğru olmadığını söylerken bazen kişi inkâr ve itiraz mahiyetinde soru olarak ne der? “Ben yaptım?!” yani “Ben yaptım hâ?!” der. Bu ifadeyi “Ben yapmadım” anlamında kullanılır. Dolayısıyla İbrâhîm Peygamber de kendi kavmine onların tapmış oldukları yıldızları, ayı ve güneşi göstererek: “Bu benim Rabbim hâ!“ ifadesiyle onları kötüleyip yererek, “Bunlar ilâh olamaz, onlara ibadet etmeyin!” şeklinde uyarmıştır.
Önemli Bilgi!
Bir kimse İbrâhîm Peygamber veya herhangi bir Peygamber için: “O, küçükken Allâh’ı bilmezdi, tanımazdı, Rabbini arardı, aya, yıldıza, güneşe ibadet ederdi” veya onların: “Bunlar benim ilâhımdır” şeklinde bir inançlarının olduğunu söyler veya buna inanırsa Müslüman değildir. Böyle bir duruma düşen kişinin, bu bozuk inancı terk edip hemen İslâm’a girme kastıyla Kelime-i Şehâdet’i söylemesi gerekir.