Allâh-u Subḥânehû ve Teâlâ Yûnus sûresi 25. ve 26. âyetlerinde şöyle buyuruyor:
﴿وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلَامِ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (25)لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (26)﴾
Ey Mü’min kardeşlerim, bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığı üzere İslâm, sizleri “Dârus-Selâm”a ulaştıran yolu gösterir. Allâh, dilediğini doğru yola hidayet eder. Güzel amellerde bulunanlar için Cennet ve bir de ziyade vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar Cennet ehlidirler. Onlar orada ebediyen kalacaklardır.
“Dârus Selâm”, Allâh’ın, mü’min kulları için hazırladığı Cennet’tir. Allâh, yaratılmışlardan istediğini hidayete erdirir ve onu doğru yolu bulmasında muvaffâk kılar. O öyle bir yoldur ki, Allâh onu, rızasına ulaşılması için bir sebep ve Cennet’e götüren bir yol kılmıştır.
Mü’min kardeşlerim; şüphesiz ki hakiki kurtuluş Ahiret’teki kurtuluştur ve mesud kişi orada kurtuluşa erendir. Ahiret’te kurtuluşa götürecek yol ise, takvâdır. Takvâ ise farzları yerine getirmek ve haramlardan kaçınmaktır. Bu dünyada güzel amellerde bulunanlara Ahiret’te Cennet ve bir de ziyade vardır. Allâh-u Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurduğu gibi:
﴿لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (26)﴾
Anlamı: Güzel amellerde bulunanlar için Cennet ve bir de ziyade vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar Cennet ehlidirler. Onlar orada ebediyen kalacaklardır.
Bu âyetten anlaşıldığı üzere Allâh’ın farz kılmış olduğu amelleri güzel bir şekilde yerine getiren ve nehyettiği günahlardan da uzak duranlara Allâh Cennet’i hazırlamıştır. Âyet-i kerîmede geçen ziyadeye gelince o, Cennet’te onlara ziyade olarak verilecek “Allâh-u Teâlâ’yı hiçbir şeye benzetmeksizin görme” nimetidir. Cennet ehli, Allâh-u Teâlâ’yı görecek; fakat yaratılmışları gördükleri gibi değil. Onlar Allâh’ı keyfiyetsiz, mekânsız ve yönsüz olarak göreceklerdir; zira O’nun benzeri yoktur. Allâh-u Teâlâ Eş-Şûrâ sûresi, 11. âyetinde şöyle buyuruyor:
﴿لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىءٌ﴾
Anlanı: “Allâh hiçbir şeye benzemez.”
Allâh, cisim değildir ve cisimlere benzemez. O, akılla düşünülecek veya hayal edilecek gibi değildir. O, yaratıklara benzemez. Aklına ve hayaline ne gelirse gelsin Allâh-u Teâlâ ona benzemez. Allâh; insana, cine, göğe, yere, havaya ve ateşe benzemez.
Mü’min kardeşlerim; Allâh’ı görmek Cennet ehli için en yüce nimettir. Cennet ehlinin, Allâh’ı görmeyi sevdiği kadar sevdiği başka bir şey yoktur. Rivâyet olundu ki, derecelerine ve Allâh nezdindeki makamlarının yüceliğine göre Cennet ehlinden bazıları Allâh-u Teâlâ’yı haftada bir defa, bazıları da her gün iki defa göreceklerdir. Cennet ehline farklı nimetler verilecektir ve bunlar, kişinin işlemiş olduğu salih amellere göredir.
Mü’minlerin Cennet’e girdikten sonra Allâh-u Teâlâ’yı görmeleri dinde sabittir ve ehl-i sünnet vel-cemaat arasında bunun hakkında icma vardır. Dolayısıyla bunu inkâr etmek caiz değildir ve Allâh-u Teâlâ’nın El-Kiyâmeh sûresi, 22. ve 23. âyetleri buna delâlet eder:
﴿وُجوهٌ يومَئِذٍ نَاضِرَةٌ إلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ﴾
Anlamı: “Nice yüzler vardır ki, o gün parlayacaktır! Rablerine bakarlar.”
İmam Müslim’in “Sahih”inde rivâyet ettiği AllâhRasûlü’nün ﷺ şu hadis-i şerifinde dolunay gecesinde Ay’ın görülmesinden şüphe edilmediği gibi Kıyamet gününde de Allâh’ın görüldüğünde de şüphe edilmeyeceğini bildiriyor. Allâh-u Teâlâ’yı görmek, bir mekânda toplanmak veya karşı karşıya gelmekle olmayacaktır. İmam Ebu Hanife’nin de bildirdiği gibi Allâh, mü’minlerin görmelerine bir kuvvet verecek ve böylece onlar Allâh’ı yönsüz ve mekânsız göreceklerdir. İmam Ebu Hanife (radiyallâhu anhu) şöyle demiştir: “Cennet ehlinin, Allâh’ı cihet (yön), teşbih(benzetme) ve keyfiyet olmadan görmeleri haktır.”
Allâh Rasûlü ﷺ zikredilen hadis-i şerifte, hâşâ ve kellâ Allâh-u Subḥânehu’yu Ay’a benzetmemiştir; zira bizim Allâh’ı görmemizi, hiçbir şüphe olmayacağı bakımından dolunay gecesinde Ay’ı görmemize benzetmiştir. Nasıl ki bulutsuz bir dolunay gecesinde Ay’ı gören, gördüğünün Ay olduğundan şüpheye düşmediği gibi, mü’minler Allâh’ı gördüklerinde de gördükleri Allâh mıdır, yoksa değil midir diye hiçbir şüpheye düşmeyeceklerdir. Çünkü onlar, hiçbir şeye benzemeyen Allâh’ı göreceklerdir. İşte hadisin mânâsı budur. Tevhid ilmini öğrenmemiş bir cahil bu hadisi duyduğunda haşa Allâh’ı Ay’a benzetmiştir. İşte bu cahil kişi, Allâh’ın Ay’a benzediğine inandığı için İslâm dininden çıkmıştır; çünkü Allâh’ın ﴿ليس كمثله شىء﴾ (Anlamı: Allâh hiçbir şeye benzemez.) âyetini yalanlamıştır.
Allâh-u Teâlâ bu cahil kişi için hayrı dilediğinden dolayı bu kişi hak olan âlimlere bu hadisin mânâsını sordu ve onlardan doğru mânâyı öğrendi. O da bunun üzerine Kelime-i Şehâdeti söyleyerek İslâm’a geri döndü. Allâh’a ḥamd olsun.
Mü’min kardeşlerim; zikrettiğimiz bu tefsir hakkında ehl-i sünnet vel-cemaat âlimlerinin nassı vardır. Bu da, İmam Buhari’nin rivâyet ettiği hadisin meâli şöyledir: “Bir kısım insanlar; “YâRasûlallâh! Biz Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?” dediler. Rasûlullâh ﷺ (meâlen) “Siz, bulutsuz dolunay gecesinde Ay’ı görmekten şüphe eder misiniz?” buyurdu. Onlar “Hayır, Ya Rasûlallâh.” dediler. Rasûlullâh ﷺ (meâlen): “Bulutsuz bir günde Güneş’i görmekten şüphe eder misiniz?” buyurdu. “Hayır.” dediler. Rasûlullâh ﷺ (meâlen): “İşte siz, O’nu da böyle (şüphe etmeden) göreceksiniz.” buyurdu.
Hafız İbnu Hacer el-Askalani “Fetḥul-Bârî” adlı eserinde şöyle dedi: “ترونه كذلك” (Mânâsı: O’nu da böyle (şüphe etmeden) göreceksiniz.) Kavlinden murad, görmenin; açıkça, şüphe olmadan, zorluk çekmeden ve ihtilafa düşmeden görmeye benzetilmesidir. İmam Beyhakî, Şeyh Ebu Et-Tayyib Es-Su‘lukî’nin bu hadis-i şerif’in açıklamasında şöyle dediğini söylemiştir: “O’nu görmek için bir yönde toplanmayacaklar ve birbirleriyle itişip kakışmayacaklar. Muhakkak ki O (Allâh) bir yönde görülmeyecektir.” Dolayısıyla Allâh-u Teâlâ’yı görmek; ön, arka, üst, alt, sağ ve sol gibi bir yöndeki yaratılmışları görmek gibi değildir. Aksine mü’minler, Allâh-u Teâlâ’yı hiçbir cihette (yönde) olmaksızın göreceklerdir. Bütün yönler, Allâh’ın yarattığı mahlûklardır ve Allâh onları yaratmadan önce yönsüz vardı. Allâh yönleri ve yerleri yarattıktan sonra da değişmemiştir; O, yönsüz ve yersiz vardır.
Bizlere beyanlarda bulunan ehl-i sünnet âlimlerini Allâh hayırlarla mükâfatlandırsın. Allâh, hakka davet eden Efendimiz Muḥammed ﷺ ’i hayırlarla mükâfatlandırsın ve Cennet’te bizleri onlarla bir araya getirsin! Allâh-u Teâlâ’dan dileriz ki, bizleri salih ameller işlemekte muvaffak eylesin, bizlere hayırlı bir son ihsan eylesin, bizleri rahmeti ile Firdevs-i A’lâ’ya girdirsin ve Zat’ını Cennet’te görmeyi bizlere ihsan eylesin! Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.