Mübârek Ramadân ayı orucunu tutmak büyük bir ibâdettir. Sevâbının ne kadar olduğunu Allâh’tan başka kimse bilmez. Bu ibâdete, belirli özellikler verilmiştir. Bunlardan biri, İmâm Buhârî’nin rivâyet ettiği şu Hadîs-i Kudsî’dir. Peygamber
Efendimiz ﷺ bu Hadîs-i Şerîf’te buyurdu ki
Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
اَلْحَسَنَةُ بِعَشْرِ أَمْثاَلِهاَ إِلىَ سَبْعِمِائَةِ ضِعْفٍ إِلَّا الصَّوْمَ،
فَإِنَّهُ لِي وَأَنَا أَجْزِي بِهِ
Anlamı: “Yapılan her iyiliğe on katından 700 katına kadar hasenât (sevâb) vardır. Ancak orucu benim rızâm için tutanlara, mükâfatı bundan daha fazla veririm.”
Ey Müslüman kardeşim!
Oruçlunun önemle yapması gereken şeylerin başında, dilini ve nefsini kötü olan şeylerden koruması gelir. Çünkü yalan yere şâhitlik etmek, Müslüman’a hakâret etmek, gıybet etmek ve koğuculuk yapmak orucun sevâbını götürür. Bu nedenle oruçlu olan kişi sinirlenir veya ona bir kimse söverse, desin ki: “Ben oruçluyum.” yani “Ben sana aynı şekilde karşılık vermeyeceğim.”
Allâh’ın emirlerine boyun eğip sabretmek, Cehennem’in ateşinde çekilen azaptan daha kolaydır. Onun için sabret ve Allâh’ın azâbına müstehak olacağın durumlara düşme!
İmâm Buhârî’nin rivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:
اَلصِّيَامُ جُنَّةٌ، فَإِذَا كَانَ يَوْمُ صَوْمِ أَحَدِكُمْ فَلَا يَرْفُثْ، وَلَا يَصْخَبْ، فَإِنْ شَاتَمَهُ أَحَدٌ، أَوْ قَاتَلَهُ فَلْيَقُلْ إِنِّي صَائِمٌ. إِنِّي صَائِمٌ.
Anlamı: “Muhakkak ki oruç korunmadır. Sizden biriniz oruçluyken cinsî münâsebette bulunmasın ve dilini harâm şeylerden uzak tutsun. Eğer birisi ona söverse ya da onunla kavga ederse, ’Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin.”
Akıllı olan insan ölüm gelmeden, Âhiret’i için var gücüyle, hiç durmadan çokça çalışır. Kişi ömrü boyunca yaşadıklarına bakarak bunlardan ibret almalıdır.
Ey Müslüman Kardeşim!
Âhiret için daha ciddi ve daha çok çalış, çünkü bu ümmetin insanlarının çoğu, altmış ile yetmiş yıl arasında yaşarlar!
Ramadân ayında çokça hayır işlemek, çokça Kur’ân-ı Kerîm okumak, akrabâları ziyâret etmek, sadaka vermek ve mescidlerde çokça zaman geçirmek gerekir.
Allâh’ın Rasûlü,Ramadân’ın son on gününde mescidde îtikâf ederdi. Îtikâf, Allâh rızâsı için mescidde bulunmaktır. Îtikâf Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hadîs-i Şerîfler’de kesinleşmiş bir ibâdet olup, Allâh’ın sevdiği en güzel ibâdetlerden biridir. Namazın şartları olduğu gibi, îtikâfın da şartları vardır. İtikâf ibâdetini yapmak isteyenin, bu şartları öğrenmesi gerekir.
İmâm Atâ, îtikâfta olanın hâlini, ihtiyâcını gidermek için padişâhın kapısında ısrarla bekleyen kimsenin hâline benzetmiştir. Îtikâf eden kimse de orada: “Allâh’ın beni affedeceğini ümid ederek mescidde bekleyeceğim” deyip durur.
Ey Müslüman kardeşim!
Bil ki Ramadân ayı nefsi kırıp, onu doğru yola getirme ayıdır. Aksine zevk ve rahatlık ayı değildir. Bu mübârek aydaki düşüncesi, sâdece lezzetli şeyler yiyip içmek ve güzel elbiseler giymek olan kimse, Âhiret’te yüksek derecelere sâhip olamaz. Din ilmiyle amel eden kimsenin dünyâ zevklerini bırakması gerekir.
Peygamber Efendimiz ﷺ, Mu’az Bin Cebel’e şöyle nasîhat etmiştir:
إِيَّاكَ وَالتَّنَعُّمَ , فَإِنَّ عِبَادَ اللهِ لَيْسُوا بِالْمُتَنَعِّمِينَ
Anlamı: “Dünya zevklerinden uzak dur; kâmil olan Mü’minler dünya zevklerine bağlı değildirler.” Yani kâmil Mü’minler, (helâl da olsa) dünya zevklerine bağlı değildirler.
Afrika ülkelerinin bazı yerlerinde yaşayan bazı Müslümanlar, nefislerini güzel bir düzene koymak için, Ramadân ayının tamamını kavrulmuş darı (mısır) ve kahveyle geçirirlerdi. Bir sebep olmadan yemek çeşitlerini çoğaltmak mekrûhtur.
Ramadân; gerçekten hayır, iyilik, lütuf, bağış, ihsân, yardımlaşma ve Cehennem’den kurtulma ayıdır.
İmâm Buhârî’nin rivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurdu:
مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَاناً وَاحْتِسَاباً ، غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
Anlamı: “Kim inanarak ve mükâfâtını
Allâh’tan dileyerek Ramadân orucunu tutarsa, onun geçmiş günâhları (küçük günâhları) bağışlanır.”
Peygamber Efendimiz ﷺ, İmâm Ebû Hurayra’nın rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’inde şöyle buyurmuştur:
مَنْ قَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
Anlamı: “Kim inanarak ve mükâfatını Allâh’tan dileyerek Ramadân’ı ibâdetle geçirirse, onun geçmiş günâhları (küçük günâhları) affolunur”.
İmâm Buhârî’nin rivâyet ettiği başka bir Hadîs-i Şerîf’te de Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor:
إِذٰا جَاءَ رَمَضَانُ ، فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ ، وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ، وَصُفِّدَتِ الشَّيَاطِينُ
Anlamı: “Ramadân ayı geldiği zaman Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve (büyük) şeytanlar zincire vurulur.”
Selman-ı Fârisi dedi ki: “Peygamber Efendimiz ﷺ Şâban ayının sonuncu gününde bize vaazda bulunup dedi ki:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ أَظَلَّكُمْ شَهْرٌ عَظِيمٌ مُبَارَكٌ، شَهْرٌ فِيهِ لَيْلَةٌ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ شَهْرٌ جَعَلَ اللهُ صِيَامَهُ فَرِيضَةً وَقِيَامَ لَيْلِهِ تَطَوُّعاً مَنْ تَقَرَّبَ فِيهِ بِخَصْلَةٍ مِنَ الْخَيْرِ كَانَ كَمَنْ أَدَّى فَرِيضَةً فِيمَا سِوَاهُ وَمَنْ أَدَّى فَرِيضَةً فِيهِ كَانَ كَمَنْ أَدَّى سَبْعِينَ فَرِيضَةً فِيمَا سِوَاهُ وَهُوَ شَهْرُ الصَّبْرِ وَالصَّبْرُ ثَوَابُهُ الْجَنَّةُ وَشَهْرُ الْمُوَاسَاةِ. مَنْ فَطَّرَ فِيهِ صَائِمًا كَانَ مَغْفِرَةً لِذُنُوبِهِ وَعِتْقَ رَقَبَتِهِ مِنَ النَّارِ وَكَانَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَجْرِهِ شَىءُ قَالُوا :” يَا رَسُولَ اللهِ لَيْسَ كُلُّنَا يَجِدُ مَا يُفَطِّرُ الصَّائِمَ” فقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ” يُعْطِي اللهُ هَذَا الثَّوابَ مَنْ فَطَّرَ صَائِماً عَلَى تَمْرَةٍ أَوْ عَلَى شُرْبَةِ مَاءٍ أَوْ مَذَقَةِ لَبَنٍ وَهُوَ شَهْرٌ أَوَّلُهُ رَحْمَةٌ وَأَوْسَطُهُ مَغْفِرَةٌ وَءَاخِرُهُ عِتْقٌ مِنَ النَّارِ وَمَنْ سَقَى صَائِماً سَقَاهُ اللهُ مِنْ حَوْضِي شُرْبَةً
Anlamı: “Ey insanlar; şüphesiz mübârek, üstün ay, sizleri gölgesi altına almış bulunmaktadır. İçinde bin aydan daha hayırlı olan bir gecesi bulunan bu ayın orucunu Allâh farz kılmıştır. Kıyamu’l Leyl’i de (terâvih namazı gibi) sünnet kılmıştır. Kim ki bu ayın içinde hayır çeşitlerinden birini yaparsa, diğer aylarda bir farzı edâ etmişse yakın sevap elde eder. Ve kim ki Ramadân ayının içinde bir farzı yerine getirirse, diğer ayların içinde edâ etmiş olduğu yetmiş farza yakın sevap elde eder. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın mükâfâtı Cennet’tir. Yardımlaşma ayıdır; kim bu ay içinde bir oruçluya iftar ettirirse, bu onun günâhına mağfiret ve ateşten âzattır. İftar ettirenin sevâbından bir şey eksilmeksizin, iftar edenin sevâbına yakın sevâbı olur.” Dediler ki: “Ey Allâh’ın Rasûlü, birçoğumuz, oruçluyu iftar ettirecek (yiyecek) bir şeyi bulamamaktadır.” Peygamber Efendimiz ﷺ buyurdu ki:“Allâh iftar ettirene bir hurma ile de olsa veya içilecek bir suya da, tad verecek sütle de olsa bu sevâbı verir. Bu ayın evveli rahmet ortası mağfiret ve sonu ateşten azâd olmaktır. Kim bir oruçluya iftarını açtırmak için içirirse, Allâh; ona havuzumdan içirir ve havuzumdan içen artık hiç susamaz.” (İmâm İbn-u Huzeymeh “Sahihi”inde rivâyet etmiştir)
İmâm Buhârî’nin rivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ فِي الْجَنَّةِ بَاباً يُقَالُ لَهُ اَلرَّيَّانُ ، يَدْخُلُ مِنْهُ الصَّائمُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، لَا يَدْخلُ مِنْه أَحَدٌ غَيْرُهُمْ يُقَالُ: أَيْنَ الصَّائِمُونَ ؟ فَيَقُومُونَ لَا يَدْخُلُ مِنهُ أَحَدٌ غَيْرُهُمْ ، فإِذَا دَخَلُوا أُغْلِقَ فَلَمْ يَدْخُلْ مِنْهُ أَحَدٌ
Anlamı: “Cennet’te Reyyân adında bir kapı vardır. Kıyâmet gününde ondan, oruç tutmuş olanlar girerler; onlardan başka kimse oradan giremez. Denilir ki: “Oruç tutmuş olanlar nerede?” O zaman oruç tutmuş olanlar kalkıp oradan girerler. Onlar girdikten sonra o kapı kapatılır ve onlardan başka kimse oradan giremez.”