Peygamber Efendimiz, Beytu’l Makdis’e giderken dünyayı yaşlı ve çirkin bir kadın suretinde görmüştür.Burada mecaz olarak;artık dünyanın kıyamete yaklaştığını ve ömrünü tamamlamak üzere olduğunu bildirmiştir.
Yol kenarında bekleyen ve kendisini yanına çağıran birini gördü. O gördüğü ise İblîs idi.
İblîs önce Müslüman cinlerdendi. Sonra Allâh’a itirazından dolayı küfre girmiştir.
Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
﴿ وَ اِذْ قُلْنَا لِلْمَلٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلّا اِبْلٖيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه ﴾
(El-Kehf Sûresi 50)
Allâh-u Teâlâ bu Âyet-i Kerîme’de meleklere, Âdem’e (saygı niyetiyle) secde etmelerini emrettiğinde secde ettiklerini, fakat cinlerden olan İblîs’in, Allâh’ın emrine karşı çıktığını, bunun sonucunda ise, âsîlerden olduğunu bildiriyor.
Not: Daha önceki şerîatlerde bir kişinin başka bir kişiye saygı niyetiyle secde etmesi câizdi. Fakat Peygamber Efendimiz’in şerîatinde bu, câiz değildir.
Peygamber Efendimiz, Firavun’nun kızının saç tarayıcısı olan kadın ve çocuklarının kabri üzerinden geçerken, çok güzel bir koku aldı. O, yani Mâşita(saç tarayıcısı) mü’min ve sâliha bir kadındı. Onun kıssası şöyle anlatılmaktadır: Mâşita bir gün Firavun’nun kızının saçını tararken tarağı elinden düşürdü ve “Bismillâh” diyerek
yerden aldı. Firavun’nun kızı ona: “Senin babamdan başka Rabb’in mi var?” diye sordu. Mâşita, Firavun’nun kızına; ”Rabb’im ve babanın Rabb’i Allâh’tır” diye cevap verdi. Firavun’un kızı babasına olanları anlattı. Firavun, Mâşita’dan dîninden dönmesini istedi. Mâşita, Firavun’nun bu isteğini kabul etmeyince, Firavun, onu ve çocuklarını içerisine atmak için yağlı kaynar su hazırlattı. Firavun, Mâşita’nın çocuklarını tek tek suya attırmaya başladı. Mâşita, çocuklarının kaynar suda etlerinin kemiklerinden ayrıldığını görmesine rağmen, aslâ dîninden tâviz vermedi. Firavun’un tehditlerinden etkilenmedi ve “Lâ İlâhe İllallâh” demeyi sürdürdü. Sıra kundaktaki bebeğin suya atılmasına gelince bebek, annesine şöyle seslendi: ”Ey Anneciğim! Sabret, Âhiret’in azâbı dünyâ azâbından daha şiddetlidir. Sen, hak yoldasın. Sakın bu yoldan dönme.” Kadın da hiç tereddüt etmeden “Lâ İlâhe İllallâh” demeyi sürdürdü ve bunun üzerine Mâşita, Firavun’a dedi ki: ”Senden bir isteğim var. Kemiklerimizi toplayıp, hepimizi bir yere defnet” Firavun da; “İsteğini yerine getireceğim” dedi ve Mâşita ile bebeğini kaynar suya attırdı. Mâşita ve çocukları şehîd olarak vefât ettiler.
İşte Peygamber Efendimiz’in, İsrâ’ yolculuğunda iken almış olduğu miskten daha güzel olan koku, Mâşita ve çocuklarının defnedildiği yerden gelen kokuydu.
Tenbîh: Buradan sonraki maddelerde geçen olaylar, bahsedilen kişilerin Âhiret’teki durumlarının birer misâlidir.
Peygamber Efendimiz, iki gün içinde hem ekip hem de ektiğini biçen bir kavim gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar, Allâh yolunda cihâd edenlerdir” dedi.
Dudakları ve dilleri ateşten makaslarla kesilen insanlar gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar, fitnecilerdir. Fitne ve şer olan şeyleri insanlara anlatanlardır” dedi.
Bir boğanın küçük bir delikten çıkıp, tekrar aynı deliğe dönmek istediğini ama bunu yapamadığını gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar, insanlar arasında fesâda götürecek ve insanlara zarar verecek sözleri söyledikten sonra sözlerini geri almak isteyen ama bunu başaramayanlardır” dedi.
En’âm (deve, inek ve koyun) gibi dolaşan ve sadece avret yerlerinde ufak yamalar bulunan insanları gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar, zekâtı vermeyenlerdir” dedi.
Kafaları parçalandıktan sonra tekrar eski haline gelen bir kavim gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar, üşengeçliklerinden ötürü namazı terk edenlerdir.” dedi.
Leziz ve taze et bulunmasına rağmen, kokuşmuş etten yemek için birbirlerini iten bir kavim gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar zinâ yapanlardır” dedi.
Zinâ yapan insanlardan çıkan irini içen insanları gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar, dünyadayken içki içenlerdir” dedi.
Yüzlerini ve göğüslerini bakırdan tırnaklar ile tırmalayan bir kavim gördü. Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamber Efendimiz’e: “Bunlar, insanların gıybetini yapanlardır” dedi.