Mükellef bir Müslüman’ın bir işe başlamadan önce Allâh-u Teâlâ’nın bu işte neyi harâm neyi helâl kıldığını öğrenmesi farzdır. Çünkü Allâh’ın bize farz kıldığı şeyleri dikkatle yerine getirmeliyiz.
Kulun fiilleri yedi kısma ayrılır. Farz, sünnet, mekrûh, mübâh, harâm, sahîh ve fasît.
Farz; Allâh’ın, kullarına Kur’ân’da veya Peygamber Efendimiz’in hadislerinde yapılmasını emrettiği şeylerdir. Yapılmasında sevap, yapılmamasında günah vardır. Yapmayan kimse Allâh’ın azabını hak etmiş olur.
Beş vakit namazı kılmak gibi.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
إِنَّ اللهَ فَرَضَ فَرَائِضَ فَل تُضَيِّعُوهَا
Anlamı: “Allâh-u Teâlâ, bazı şeyleri farz kılmıştır. Bu farzları terk edip kaybedenlerden olmayın!”
Sünnet; Mendub ve Müstehab ile aynı mânâya gelir. Kur’ân’da veya Peygamber Efendimiz’in hadislerinde yapılması güzel görülen ama emir mahiyetinde olmayan eylemdir. Yapılmasında sevap vardır, yapılmamasında günah yoktur. Yapmayan kimse Allâh’ın azabını hak etmiş sayılmaz. Terâvih namazı kılmak gibi.
Mübâh; Yapılıp yapılmamasında fark olmayan ameldir. Kur’ân’da veya Peygamber Efendimiz’in hadislerinde yapılması veya yapılmaması konusunda ne emir ne teşvik ne de yasak olandır. Yapılmasında veya yapılmamasında ne sevap olur ne de günah. Yapan ve yapmayan kimse Allâh’ın azabını hak etmiş sayılmaz.
Mekrûh; işlenmesinde günah olmayan ameldir. Ama mekrûh olduğu için bırakılırsa sevap hâsıl olur. Kendisine zarar vermeyipte sigara içmek gibi.
Harâm; Allâh-u Teâlâ’nin Kur’ân’da veya Peygamber Efendimiz’in hadislerinde yapılmasını yasakladığı amellerdir. Yapılmasında günah olur, günah olduğu için yapılmamasında sevap olur. Yapan kimse Allâh’ın azabını hak etmiş olur. İçki içmek, zina yapmak gibi.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
وَنَهَى عَنْ أشَْيَاءَ فَل تَنْتَِهِكُوهَا
Anlamı: “(Allâh-u Teâlâ) bazı şeyleri harâm kılmıştır onları yapmayınız.”
Sahîh; Dînin hükümlerine uygun olan veya tam olandır. Allâh-u Teâlâ’nın emrettiği ibâdetleri emrettiği gibi rükûnlarına ve şartlarına riâyet edip, ameli bozan şeylerden sakınmak her mükellefin üzerine farzdır.
Fasît; Batıl olan demektir. Dînin hükümlerine uygun olmayan veya eksik olandır. Abdestsiz namaz kılmak gibi.
Sâdık tüccar, Dînin sınırlarını aşmayan ve Allâh’ın emrettiği gibi ticaret yapan kişidir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
التَّاجِرُ الْصَّدُوقُ يحُْشَرُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَ النَّبِيِّينَ الصِّدِّيقِينَ وَ الشُّهْدَاء
Anlamı: “Sâdık tüccar, Kıyâmet gününde Peygamberlerle, sâdıklarla ve şehitlerle haşrolunacaktır.”
Nikâh kıyıldığında daha dikkatli ve tedbirli olunmazsa nikâh fasit olur ve yapılan muaşeret zina olur. Bu ilişkiden doğan çocuklar da zina çocukları olur.
Faizin şerîata göre harâm olduğu kesindir. Faizi alıp vermek, yemek, sözleşmesini yazmak ve ona şahitlik yapmak da harâmdır. Faizin en şiddetlisi borç faizidir. Bu da ister borçluya isterse de borcu verene menfaat şartı sağlayan borçtur. Buna “Ribel Kard” denir.
İki nakit altın ve gümüştür. Altını altına, gümüşü gümüşe ya da altınla gümüşü gecikmeli olarak satmak harâmdır. Buna geciktirmeli faiz “Ribân Nesîe” denir. Altını gümüşle veya tersini bir müddete, aynı zamanda hububatları birbiri ile bir müddete satmak harâmdır. Birinin “sana şu kadar altını şu kadar gümüşe şu kadar zaman sonra bana teslim etme şartı ile sattım” demesi gibi. Burada geciktirmekten maksat kısa bir süre olsa bile ödemeyi geciktirmektir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: إِنَّمَا الرِّبَا فِى النَّسِيئَةِ
Anlamı: “Geciktirme olursa Riba olur.”
İki nakitten birini diğeri ile veya kendi cinsi ile yapılan satışta taraflar alacağını almadan ayrılırsa bu alış veriş harâm olur. Aynı zamanda yenen hububatları birbiriyle teslim edilmeksizin satmak da harâmdır. Mesela, buğdayı arpa ile, ödemeyi sonra yapmak üzere, yani tarafların birinin veya her ikisinin, alacaklarını teslim almadan ayrılmaları ile yapılan bu satış harâmdır. Buna “Ribel Yed” denir.
Fadl faizi, altını altına veya gümüşü gümüşe satarken iki maldan birinin diğerinden fazla olmasına fazlalık faizi den ir. Yani bir taraf daha fazla olursa harâm olur. Yine hububatlarda, bir cinsi aynısına satarken bir taraf fazla olursa faiz olur. Buna “Ribel Fadl” denir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: الذَّهَبُ ِبِالذَّهَبِ مِثْلً ِبِمِثْلٍ وَالْوَرَقُ ِبِالْوَرِقِ مِثْلً ِبِمِثْلٍ
Anlamı: “Altını altına ve gümüşü gümüşe satarken iki cinste eşit olmalıdır.”
Kira, ödünç alıp verme, rehin, kîrâd, emanet ve vekâlet gibi alışveriş dışında dikkat edilmesi gereken birçok mesele bulunmaktadır.
Aslı bozulmayacak cinsten olan bir şeyden elde edilen menfaatten belirli bir ücret karşılığında belirli bir süre yararlanmak üzere yapılan sözleşmedir.
Ödünç; aslı kalmak şartıyla başka bir şeye karşılık olmadan başkasının faydalanması için verilen şeydir. Aslı kalmak şartı; yenilecek veya içilecek bir şeyin ödünç olarak verilmemesi mânâsına gelir
Rehin; borcun karşılığında bırakılan ve borç ödenmediği takdirde borcun karşılığında alınan şeydir. Ancak borç veren kimsenin aldığı rehni kullanması caiz değildir.
Kîrâd; Bir kimsenin bir kimseye ticaret yapması için mal vermesidir. Kâr, ikisinin arasında olması şartıyla olur.
Emanet; bir şeyi korunması maksadıyla başkasına bırakmaktır. Alan kimsenin emaneti koruyamayacağını bildiği halde emaneti kabul etmesi harâmdır. Koruyacağından eminse kabul etmesi müstehaptır.
Vekâlet; kişi hayattayken başkasına belirli konularda onun yerine bazı şeyleri yapması için yetki vermesidir. Alışveriş ve nikâh gibi konularda vekâlet geçerlidir. Yine zekât ve Hac gibi konularda belirli şartlarda vekâlet geçerli olur. Ancak vekâlet, namaz gibi konularda kesinlikle caiz değildir.
Borcu borca satmak harâmdır. Örneğin, Ali’nin Selim’e olan borcunun Şerif’’e belirli bir para karşılığında bir aya kadar vadeli satması şeklinde olması gibidir.
Eti, canlı hayvan karşılığında satmak harâmdır. Mesela canlı bir koçu, inek etine karşılık satmak bu hükme girer.
line geçmeyen bir şeyi satmak harâmdır. Eline geçmek taşınabilirse onu taşımakla olur. Elbise gibi tutulabilen şeylerde tutmakla olur. Ayrıca görmediği bir şeyi veya kişiye vasıflanmayan bir şeyi satmak da harâmdır.
Siğa, alanın aldım, satanın sattım demesidir. Bazı âlimlere göre satışın sahîh olması için siğa şarttır. Bazı âlimlere göre ise alan ve satan razı olurlarsa siğaya gerek yoktur, razı olmak yeterlidir.
Fudûlî’nin yaptığı satış harâmdır. “Fudûlî”; sattığı şeyin sahibi, vekili, velisi veya satmaya izni olmayan kimsedir. Bu satış sahîh değildir.
Mükellef olmayan deli veya çocuğun alışveriş yapması sahîh değildir. Bazı âlimler mümeyyiz olan çocuğun velisinin izni ile yaptığı satışın caiz olduğunu söylemişlerdir.
Menfaati olmayan yılan, akrep ve karınca gibi hayvanların satılması harâmdır
Kaçan at gibi teslimi mümkün olmayan şeyler için yapılan satış sahîh değildir.
Hür insan veya sahibi olmayan arazi gibi şeyleri satmak caiz değildir. Çünkü mülkiyet altına alınmamıştır.
Meçhul bir malın satımı caiz değildir. Tıpkı hangisi olduğunu belirtmeden “bu iki elbiseden birini sana şu kadara satıyorum” denmesi gibi. Dolayısıyla kişi bir şeyi alacaksa malı belirlenmeden parasını vermemelidir.
Kan veya idrar gibi necis olan şeylerle, içki gibi sarhoş eden şeylerin satışı caiz değildir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: إِنَّ اللهَ إِذَا حَرَّمَ عَلى قَوْم ٍأكَْلَ شَىْء ٍحَرَّمَ عَلَيِْهِمْ ثَمَنَهُ
Anlamı: “Allâh-u Teâlâ bir kavme bir şeyin yenmesini harâm kılarsa, parasını da harâm kılar.”
İçki gibi sarhoş eden şeylerin satışı caiz değildir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
إِنَّ اللهَ حَرَّمَ بَيْعَ الْخَمْرِ وَالْمَيْتَةِ وَالْخِنْزِيرِ وَالأصَْنَامِ
Anlamı: “Allâh-u Teâlâ içkiyi, ölmüş hayvanı, domuzu ve putu satmayı harâm kılmıştır.”
Saz ve zurna gibi harâm olan her şeyin satışı da harâmdır. Tahîr ve helâl olan bir şeyle günah işleneceği bilinirse onların da satımı harâmdır.
Kusurlu olan bir şeyin kusurunu belirtmeden satmak harâmdır.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا
Anlamı: “Bizi aldatan bizden değildir.” Yani Müslümanları aldatan, kâmil Müslümanlardan değildir.
Vefât eden kimsenin mirasının dağıtılması veya onun malından bir şeyin satılması, borçlarını ödemeden, vasiyetini yerine getirmeden, Hac ve umre üzerine farz ise Hac ve umrenin masrafları ayrılmadan caiz değildir. Ancak saydığımız şeylerin yerine getirilmesi için ölen kimsenin malının bir kısmının satılması caizdir.
azarlığı bitmiş alışverişte gerek alıcıyı gerekse satıcıyı caydırmak (satıcıdan kendisinin alması, müşteriye kendisinin satması için) harâmdır. Örneğin bir kişi diğer bir kişiye bir malı belirli bir para karşılığında satmaya anlaştı. Öte yandan başka bir kişi gelip satıcının rağbetini kırarak; “Ben bu malı senden daha fazla paraya alırım, anlaşmayı boz” derse harâm işlemiş olur. Akdi yapılıp muhayyer verilen müddet içerisinde yapılan bu caydırma daha şiddetli olur. Muhayyerlik, alışverişi devam ettirme veya onu feshetme arasında serbest olma anlamındadır. Bu da en fazla 3 gün kadardır.
Pahalılık ve ihtiyaç zamanında yiyeceği daha sonra pahalıya satmak amacıyla satın alarak saklamak harâmdır.
Açık arttırmadaki satış caizdir. Ancak malın sahibi, malının fiyatını artırmak için bir şahıs ile anlaşmışsa harâm olur. Çünkü başkasını aldatmak için malın fiyatını yükseltmek harâmdır.
Helâl olan bir şeyi vadeli satmak âlimlerin icma-ı ile caizdir. Satıcı; “Bu şeyi peşin 10’a, vadeli 20’ye satıyorum”, müşteri de ”peşin alıyorum” veya “vadeli alıyorum” der ise bu satış caizdir. Ancak; satıcı “bu şeyi peşin bu kadara, vadeli bu kadara satıyorum” der ise ve müşteri “kabul ettim bana yolla” der ise alıcı peşin veya vadeli alacağını belirtmediği için satış harâm olur. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:مَنْ بَاع َبَيْعَتَين ِفِي بَيْعَةٍ فَلَهُ أوَْكَسُهُمَا أوَ ِالرِّبا
Anlamı: “Bir satışta, iki satış yapan kimseye en düşük olanı (en azı, yani bir satışı) helâldir. Aksi halde ribâdır.”
Tartıda, ölçüde ve saymada müşteriyi aldatmak harâmdır.
Pamuk veya ondan başka malları satıp, müşteriye ayrıca borç vererek o borçtan dolayı da malın fiyatını yükseltmek harâmdır. Terziye veya işçilere borç verip, bu borçtan dolayı onlara ücretlerini az verip onları çalıştırmak harâmdır.
Çiftçilere borç verip, bu borçtan dolayı, emekleri sonucu kazandıkları malları, kendisine başkalarına satacakları fiyattan daha düşük bir fiyatla satmalarını istemek harâmdır. Buna “El-Makdî” denir.
Kim Allâh’ın rızasını kazanmak, dîninde ve dünyasında selâmete ermek istiyorsa helâl ve harâm olan şeylerin hükümlerini âlim, tâkî (Allâh’tan korkan) dînine dikkat eden kişiden öğrenmesi farzdır. Tabiilerden olan İmâm Müctehid Muhammed İbn-i Sîrîn şöyle buyuruyor:
إنَّ هَذَا الْعِلْمَ دِينٌ فَانْظرُُوا عَمَّنْ تَأْخُذُونَ دِينَكُمْ
Anlamı: “Bu ilim Dîndir, Dîninizi kimden alacağınıza dikkat ediniz.”