Cevap-1: Peygamber Efendimiz’in ümmeti 73 fırkaya ayrılır.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:

 وَتَفْتَرِقُ أمَُّتِى عَلَى ثَلثٍَ وَسَبْعِينَ مِلَّةً كُلُّهُمْ فِى النَّارِ إِلَّ مِلَّةً وَاحِدَةً قَالوُا وَمَنْ هِىَ يَا

 رَسُولَ اللهِ قَالَ مَا أنََا عَلَيْهِ وَأصَْحَاِبِى?

Anlamı: “Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır. Biri hariç hepsi Cehennem’de olacaktır.” ‘Ey Allâh’ın Rasûlü! Onlar kimlerdir?’ diye sorulduğunda; “Benim ve sahabelerimin inancı üzerinde olanlardır.” dedi. Yani Ehli Sünnet vel Cemaattir.

Cevap-2: Ehli Sünnet vel Cemaat; Peygamber Efendimiz’in inancına tâbi olanlardır. Peygamber Efendimiz bu inancı sahabelere öğretmiştir. Her kim Peygamber Efendimiz’in ve Sahabelerin inancı üzerinde olursa Ehli Sünnetten sayılır. Cemaat ise itikad konusunda alimlerin cumhuruna  (çoğunluğuna) uyan kimselerdir. Bunun dışındaki gruplar, sahabelerin itikadından sapmışlardır.

Ehli Sünnet vel Cemaat akâid konusunda iki mezhebe ayrılır. 

İmâm Eş’ârî mezhebi ve İmâm Mâtûrîdî mezhebi.

Ehl-i Sünnetin itikâd konusunda iki İmâmından biridir. İsmi, Ali bin İsmaîl’dir. Künyesi, Ebu’l-Hasen’dir. 260 veya 270 senesinde Basra’da doğdu. 324 senesinde Bağdat’ta vefât etti. Soyu, ashab-ı kiramdan büyük bir sahabe olan Ebu Mûsâ el-Eş’ârî’ye dayanmakta olup, şeceresi şöyledir: Ali bin İsmaîl bin İshâk bin Sâlim bin İsmaîl bin Abdullâh bin Mûsâ bin Bilâl bin Ebî Bürde bin Ebû Mûsâ el-Eş’ârî’dir.

İmâm Mâtûrîdî’nin adı ‘Ebû Mansur Muhammed bin Mahmud el-Hanefî el-Mâtûrîdî es-Semerkandî’dir. Onun künyesi “Ebu Mansûr’ ve onun lakabı; “İmâmü’l-Hüdâ” yani “Hidâyet İmâmı”dır. Bugünkü Özbekistan’ın Semerkand şehri yakınındaki Mâtûrîd köyünde doğdu. Onun doğum tarihi hakkında sabit bir rivâyet yoktur. 333 senesinde Semerkand’da vefât etti. 

Ehli Sünnet vel Cemaatin itikadından sapmış olan gruplar, Peygamber Efendimiz’in hadîsine göre 72 fırkadır. En meşhurları: Müşebbihe, Mutezile, Hariciler, Cebriyye ve Murcie olarak  adlandırılan fırkalardır.

Müşebbihe; Allâh’ı yaratıklara benzeten fırkadır. Allâh’ın cisim olduğunu ve Arş’ın üzerinde oturduğunu iddia eden bir fırkadır. Bu görüş Kur’ân-ı Kerîm’e zıttır. 

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿ فَلَ تَضْرِبُوا للِهِ الْأمَْثَالَ﴾

Anlamı: “Allâh’ı bir şeye benzeterek misallar vermeyiniz.”

İmâm Beyhakî’nin “El-Esmâ’ ves Sıfât” adlı kitabında İmâm Ebu Süleyman El-Hattabî şöyle buyuruyor: “Bizim ve her Müslümanın bilmesi gereken şey Rabbimizin şekil, şemal ve sûret (biçim) ile vasıflanmaktan münezzeh olduğudur. Çünkü sûret (biçim), keyfiyet (nasıllık, şekil, şemal) gerektirir. Bu da Allâh ve sıfatları hakkında imkânsızdır.”

Mu’tezile; Kaderiye olarak da  adlandırılan fırkadır. Bu fırkanın temel inancı  kaderi inkâr etmek üzerine kurulmuştur. Bu inanç âyetlere zıttır. 

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿ وَ لَوْ شِئْنَا لَآَتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا﴾ 

Anlamı: “Biz dileseydik, elbette herkese hidâyeti verirdik.” Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:

كُلُّ شَىْءٍ ِبِقَدَرٍ حَتَّى الْعَجْزُ وَالْكَيْسُ

Anlamı: “Zekilik ve zayıflık dahi her şey Allâh’ın takdiri (dilemesi) iledir.”

Hariciler; küfre düşüren bir günah olmasa dahi herhangi bir günahı işleyeni tekfir eden fırkadır. Bu görüş şu âyete muhaliftir. 

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿ إِنَّ اللهَ لَ يَغْفِرُ أنَْ يشُْرَكَ ِبِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ ﴾

Anlamı: “Allâh, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar.” 

Bu âyetten anlaşılıyor ki Allâh sadece küfrü affetmez ama diğer günahlardan dilediğini affeder. 

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:

 إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ لَيَغْفِرُ لِعَبْدِهِ مَا لَمْ يَقَعِ الْحِجَابُ قَالوُا يَا رَسُولَ اللهِ وَمَا وُقُوعُ الْحِجَابِ

قَالَ أنَْ تَمُوتَ النَّفْسُ وَهِيَ مُشْرِكَةٌ

Anlamı: “Engel düşmedikçe Allâh kulunu affeder.” ‘Engelin düşüşü nedir ey Allâh’ın Rasûlü?’ diye sorulduğunda dedi ki; “Nefsin (kişinin) şirk üzere ölmesidir.”

Cebriyye; kulun iradesinin olmadığını iddia eden fırkadır. Bu görüş Kur’ân-ı Kerîm’e zıttır. 

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿ وَ مَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ ولٰكِنَّ اللهَ رَمَى﴾ 

Anlamı: “Attığın zaman bu atışı sen atmadın (yaratmadın). Fakat Allâh attı (yarattı).”  

Bu âyette geçen “attığın zaman” ibaresinden anlaşılıyor ki  Peygamber Efendimiz atışı kendi  iradesiyle yapmış ancak âyetin devamından da anlaşılan; atma fiilini yaratanın Peygamber Efendimiz değil Allâh olduğudur.

Mürcie; Müslüman kişinin günah işlese dahi ona günah yazılmayacağını ve kesinlikle azap görmeyeceğini iddia eden fırkadır. Bunların bu iddiaları Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri ile zıttır. 

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿ فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ  الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَتِِهِمْ سَاهُونَ ﴾

Anlamı: “Namazı (bilerek) kılmayanlara veyl (büyük azap) vardır.” 

Bu âyet, Müslüman olup da  bir farz  namazı mazeretsiz bir şekilde kaçıran kişinin şiddetli azabı hak ettiğine dair bir delildir.

Bu konudaki hak mezhebler çoktur. En meşhurları ise  dört tanedir. Bunlar; Şâfîi, Hanefi, Mâliki ve Hanbelî mezhepleridir. 

Şâfîi mezhebinin kurucusu İmâm Muhammed Bin İdris’tir. Dedesinin dedesi olan Şâfîi, Kureyş kabilesinden ve Ashab-ı Kiram’dan olduğu için, Şâfîi adı ile meşhur olmuştur. 

İlkini Irak’ta diğerini Mısır’da olmak üzere iki mezhep kurmuştur. 150 senesinde Gazze’de doğdu. 204 senesinde Mısır’da vefât etti. 

Hanefi mezhebinin kurucusu İmâm Nu’mân Bin Sabit ElKûfî’dir. Onun lakabı Ebu Hanîfe’dir.  80 senesinde Kûfe’de doğup, 150 senesinde Bağdat’ta vefât etti.

Mâliki mezhebinin kurucusu İmâm Mâlik Bin Enes’dir. 90 senesinde Medine’de doğdu. 179 senesinde Medine’de vefât etti. Ashab-ı Kiram’dan olan Ebu Amr’ın torunudur.

Hanbelî mezhebinin kurucusu İmâm Ahmed Bin Hanbel’dir. 

164 senesinde Bağdat’ta doğdu. 241 senesinde Bağdat’ta vefât etti.